Özgün Değer

Konunun Önemi:

Toplumun sağlıklı olarak yaşamına devamı, toprak ve su ekosistemlerinin verdiği hizmetlere ve bu hizmetlerin sürdürülebilirliğine ciddi anlamda bağımlıdır. Ancak artan antropojenik baskılar ekosistemler ve ekosistemin işlevlerinin sürdürülebilirliği üzerine önemli düzeyde etki yapmaktadır. Bu sorunlarla mücadele etmek için FAO, OECD, UNEP gibi birçok uluslararası kuruluş tarafından ekosistem yaklaşımı önerilmiştir. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinde ekosistem yaklaşımını insanlar için ekosistem servislerini korumada ekosistemlerin uygun şekilde yönetilmelerinin önemini vurgulamıştır. Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi (MEA, 2005) de ekosistem değişiminin insan refahına etkilerini değerlendirmek amacıyla bu ilkeyi bir Ekosistem Servisleri çerçevesine dönüştürmüştür. Bu çerçeveye göre, Ekosistem Servisleri dört kategoride sınıflandırılmaktadır: 1.) destek servisleri (tüm diğer ekosistem servislerinin gerçekleşebilmesi için gerekli servisler), 2.) tedarik etme servisleri (ekosistemlerden elde edilen ürünler), 3.) düzenleyici hizmetler (elde edilen fayda “ekosistem süreçlerinin düzenlenmesi”) ve 4.) kültürel hizmetler (ekosistemlerden elde edilen maddi olmayan faydalar). Sağlıklı topraklar, gıda, biyoenerji, lif, yem ve diğer ürünlere yönelik çeşitli ihtiyaçların karşılanması ve dünyanın tüm bölgelerinde birden fazla ekosistem servisinin sağlanabilmesinin temini için temel önkoşuldur (FAO, 2015). Son zamanlarda toprakla ilgili ekosistem servislerini anlamak, toprağın fonksiyonları üzerine olan tehditlerin azaltılması veya önlenmesi için uygulanan sürdürülebilir toprak amenajmanı kararlarını desteklemek adına önemli hale gelmiştir. Toprak tarafından desteklenen ekosistem servisleri, toprak özelliklerine ve etkileşimlerine bağlıdır ve çoğunlukla toprakların kullanımı ve yönetimi ile ilgili uygulamalar tarafından etkilenirler. Bir ekosistem servisi; ekosistemin topluma sağladığı bir faydadır. Doğal olarak oluşan sulak ekosistemlerin tarımsal üretim amacı ile tahribi, iklim değişikliği, bitki ve hayvan türlerinin tükenmesi ile ekosistem servislerinin kaybına neden olmaktadır.

Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesine göre; sulak alanlar, çekilmiş halde derinliği 6 m’yi geçmeyen (deniz sularının bulunduğu yerler dahil) çok veya az tuzlu su, tatlı su, durgun veya akan, daimî veya geçici, doğal veya yapay su çukurları, sulu veya turbalık alanlar, çayırlar ve bataklık alanları içermektedir. Buna göre sulak alanların 3 temel özelliği; 1.) toprakları su ile doygundur, 2.) sulak alanlardaki vejetasyonu destekler ve 3.) sulak alan hidrolojisine sahiptir (Skaggs vd., 1994). Sulak alanlar, besinlerin ve diğer kimyasal kirletici maddelerin depolama yeri, kaynakları ve dönüşümlerinin sağlandığı bir merkez olarak hizmet ettiklerinden su kalitesi ve ekosistem verimliliği üzerinde önemli bir etkiye sahiptir (Reddy vd., 2010). Sulak alanlarda bir hektarda yılda 1000 kg’dan fazla azot ve 130 kg fosfor temizleyebileceği rapor edilmektedir (Meng vd., 2017). Sulak alanlarda organik maddenin turba şeklinde depolaması, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. Dünyadaki karaların %6’sını oluşturan sulak alanlarda depolanan karbonun yaklaşık olarak 770 milyar ton olduğu hesaplanmaktadır. Bu rakam karasal ekosistemde depolanan toplam karbonun %35’ine denk gelmektedir (Meng vd., 2017). Ancak, iklim değişimleri, biyolojik istilalar, tarımsal üretim, drenaj projeleri ve alt yapı geliştirilmesine yönelik faaliyetler, turba çıkarımı gibi nedenlerden dolayı dünyadaki doğal sulak alanların yarısından fazlasının kaybolduğu tahmin edilmektedir (Cui vd., 2009; Sica vd, 2016). Doğal Hayatı Koruma Derneğinin 2008 yılında yayınladığı Türkiye’nin Ramsar alanı değerlendirme raporuna” göre “Türkiye’de, son 40 yılda 1 milyon 300 bin hektar sulak alan kuruma ve kirlenme gibi nedenlerle ekolojik ve ekonomik işlevini yitirmiştir. Google Earth’den temin edilen uydu görüntülerinin analizi ile yaptığımız değerlendirmede bu çalışma kapsamında incelenecek Yüksekova sulak alanının 1989 yılında 5095 ha olan alanı yanlış yönetim ve kullanım uygulamalarına, küresel iklim değişikliğinin etkileri de eklenince 2018 yılında 2209 ha’a kadar düştüğü görülmüştür (Şekil 1). Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmalar bazı sulak alanların bozulmadan bırakılmasının, taşkın kontrolü, kirliliğin önlenmesi, iklimin düzenlenmesi, yeraltı suyunun beslenmesi gibi fonksiyonların önemi açısından kalkınma amacıyla kurutulmasından 150 kat daha fazla değer taşıdığını göstermektedir.

Topraklar, birden fazla fonksiyon üreten dinamik sistemlerdir. Dinamik olan bu toprak fonksiyonları, bozulmuş ekosistemlerden ciddi şekilde etkilenebilecek olan suyun tutulması ve döngüsü, karbon tutumu veya besin döngüsü gibi temel ekosistem servislerinin sağlanmasını destekler. Ekosistem restorasyonu, sadece toprağın vejetasyon tesisini destekleme kapasitesini değil, aynı zamanda ekosistem işlevlerini ve servislerini yeniden tesis etmeyi de hedeflemelidir. Toprak ekosisteminin işlevlerinin çoğunu doğrudan ölçmek veya değerlendirmek zordur ve bu nedenle, toprağın çok çeşitli fiziksel, kimyasal ve biyo-kimyasal özelliklerini kapsayan toprak kalitesi göstergeleri gibi ölçülebilir toprak özelliklerinden yararlanılmaktadır. Teklif edilen bu çalışmada sulak alan ile çevresindeki arazilerde yer alan toprakların karbon havuzu, biyokütle üretimi, biyoçeşitlilik, kirleticileri depolama ve filtreleme, su ve besin döngüsü, fiziksel kararlılık ve destek fonksiyonları ilgili ekosistem servisleri ile ilişkilendirilecektir. Çalışma sonuçları, sulak alanların sağladığı ekosistem servislerinin sürdürülebilirliğini etkileyen faktörlerin anlaşılabilmesi ve gerekli tedbirlerin belirlenmesi adına oldukça önemlidir.

Doğal özelliğini kaybeden sulak alanların restorasyonu ile ilgili çalışmalar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilgili bakanlıklar ve kurumlar tarafından dile getirilmeye başlanmıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2017-2023 eylem planı çerçevesinde Yüksekova sazlıkları ulusal öneme haiz sulak alanlar içerisinde gösterilmiştir. Bu nedenle, bölgede yürütülecek çalışmalarla mevcut sorunların tespiti ve ileri düzeyde bozulmanın önüne geçilmesi için izlenebilirliğinin sağlanması önem taşımaktadır. Sulak alanların restorasyonu için belirgin ve net hedefler geliştirmek ve zaman içerisinde gerçekleşen ilerlemeyi değerlendirmek ve izlemek için etkili araçları tanımlamak, restorasyonun başarısı için kritik öneme sahiptir. Toprak kalitesi göstergeleri, restorasyon programlarındaki ekosistem izleme ve değerlendirme faaliyetleri için, toprak özelliklerinin ve yeniden canlandırmayı teşvik eden bitki-toprak ilişkilerinin rolünü anlama açısından oldukça önemlidir (Munoz-Rojas, 2018). Seçilecek uygun göstergeler, restorasyon çalışmasında hem hedeflere ulaşma açısından kaydedilen ilerlemeyi ölçmeye hem de kaynakları önceliklendirecek ve tahsis edilecek alanları belirlemeye yardımcı olacaktır. Uygun toprak göstergelerinin seçimi, uygun izleme metodolojilerinin seçiminde de belirleyici rol oynayacaktır.

Projenin yürütüleceği kuruluş olan Siirt Üniversitesi 12 Aralık 2018 tarihinde Yüksek Öğretim Kurumu Başkanlığı tarafından Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Programı Kapsamında Tarım ve Hayvancılık alanında ihtisaslaşmak üzere seçilmiştir. Bu kapsamda; ülkemizin çeşitli nedenlerle en fazla göç veren bölgesinde yer alan ve varlığı ile çevredeki insanların yaşam düzeylerinin gelişmesine önemli katkılar sunan, Yüksekova havzasındaki sulak alan ve çevresindeki mera/otlak ve tarım arazilerinin toprak varlığı ile ilgili öncelikle detaylı bir veri tabanı hazırlanmış olacaktır. Bugüne kadar toprak ile ilgili herhangi bir çalışmanın yapılmadığı söz konusu havzada yer alan toprakların fonksiyon gösterme kabiliyetlerinin çeşitli fiziksel, kimyasal ve biyo-kimyasal özelliklerinin yorumlanması ile yapılacak olması, bu fonksiyonların zaman içerisindeki değişimlerinin izlenmesini de mümkün kılacaktır. Toprak fonksiyonları ve ekosistem servislerinin ilişkilendirileceği vejetasyon kalitesinin değişen iklim koşulları da dikkate alınarak, gelecekteki değişiminin modellenmesi, dolaylı olarak ilişkili toprak fonksiyonları ve ekosistem servislerinin de değişimi hakkında bilgi verecektir. Bu durum, havzada uzun süreli bir izleme programının geliştirilmesine de katkı sağlayacaktır. Tüm bu çalışmaların bölgenin tarım ve hayvancılığının kalkınmasına katkı sağlaması için desteklenen Siirt Üniversitesi liderliğinde gerçekleştirilecek olması da ayrıca önemlidir.

Bilimsel Kalitesi:

Topraklar, temel tedarik, düzenleme, kültürel ve destekleyici hizmetleri sağlayan temel ekosistem servislerini sağlamaktadır (Adhikari ve Hartemink, 2016). Toprak kalitesi/sağlığının değerlendirilmesi literatürde son yirmi yıldır yaygın olarak tartışılan ve sürekli olarak gelişen bilimsel bir konudur. Bu çalışma ile toprağın fiziksel, kimyasal ve biyo-kimyasal özellikleri ile tanımlanan toprak fonksiyonları ile ekosistem servisleri arasındaki bağlantıyı oluşturan bütünleştirici bir yaklaşıma dayalı toprak kalitesi değerlendirme çerçevesi geliştirilecektir. Toprakların ekosistem servislerinin gerçekleşmesine ve insan refahına olan katkısını anlamamıza katkı verecek bu çalışmada farklı disiplinlerden oluşan profesyonellerle birlikte çalışılacaktır. Belirtilen çerçeveyi oluşturmak için, araştırma sahasının seri düzeyinde detaylı toprak haritası hazırlanacak, toprak özelliklerinin mesafeye bağlı değişkenlikleri belirlenerek haritalanacak, su kalitesine ait parametrelerin alandaki değişkenliği analiz edilerek haritalanacak ve sorunlu alanlar tespit edilerek olası nedenler tartışılacak ve ayrıca vejetasyon etütleri ile vejetasyon-toprak fonksiyonları-ekosistem servisleri ilişkisi ortaya konulacaktır. Arazi Sürveylerinde rastlanan yabancı ot ve kültür bitki türleri ve komşu bölgelerdeki kültür bitkileri üzerine iklim değişikliğinin muhtemel etkileri yapılacak modellemeler ile ortaya konulacaktır. Modeller sonucunda alanda bulunan yabancı ot/kültür bitkilerinin gelecekte (2030, 2050, 2070 ve 2100 yılında) bölgedeki yayılma/azalma durumu ortaya konulacaktır. Gelecekteki vejetasyon dağılımı, toprak fonksiyonlarının ve ilişkili oldukları ekosistem servislerinin de gelecekteki değişimlerini yorumlamaya yardımcı olacaktır.

 Farklılığı ve Yeniliği:

Arazi kullanımı ve iklim değişikliklerin sulak alan (daimî su altında kalmayan alanlar) ve çevresindeki otlak, mera ve tarım arazilerinde toprak fonksiyonları ve ekosistem servisleri üzerindeki etkilerini konu eden bir çalışmaya rastlanmamıştır. Ülkemizde sulak alanları, ekosistem ve havza yönetimi kapsamında inceleyen çalışmalar sınırlı da olsa bulunmaktadır. Ancak bunlar da çoğunlukla balık, kuş, bitki ve diğer canlı popülasyonlarındaki değişimleri dikkate almış, bu değişimlerde dahi çok önemli rolü olmasına rağmen toprak kalitesi ve bozunması konuları ele alınmamıştır. Dünyanın farklı yerlerinde yapılan çalışmalarda, sulak alanlarının tarım alanlarına dönüştürülmesinin toprak özellikleri üzerinde önemli düzeyde etkili olduğunu, toprağın havalanması ile toprak C ve N’nin mineralizasyonun da artışa neden olduğunu ve toprak biyolojik özelliklerinde önemli değişikliklere yol açtığını göstermiştir (Raiesi, 2006; Wang vd., 2012; Wu vd., 2019). Ancak, teklif edilen bu projede olduğu gibi mevsimsel olarak suyun etkisinde kalan araziler, mera/otlak ve tarım arazileri şeklinde 3 farklı alt-ekosistemde toprağın fiziksel, kimyasal ve biyo-kimyasal özellikleri ve vejetasyon kalitesinden oluşan bir veri seti ile herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Arazi kullanımındaki değişikliklerin tarım, orman ve mera topraklarının çeşitli bileşenleri üzerine etkilerini inceleyen çok sayıda araştırma yayınlanmış olmasına karşın, sulak alan ve çevre arazilerin topraklarının fonksiyon gösterme kapasitesi olarak da tanımlanan ve fonksiyonlar ile ekosistem servisleri arasındaki ilişkiyi içeren çalışmaların sayısı yok denecek kadar azdır. Önceki çalışmalar çoğunlukla kıyı bölgelerindeki tuzlu bataklık alanlar üzerine yoğunlaşmış (Jian-Hua vd., 2009; Zhang vd., 2016; Kelleway vd., 2017), tatlı suların etkisi ile oluşmuş sulak alanların bozulmasını konu eden bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu alanda yapılacak ilk araştırma olması, çalışmayı özgün ve önceki çalışmalardan farklı kılmaktadır.

Bu çalışmada yer alan toprak fonksiyonları-ekosistem servisleri ve vejetasyon kalitesi ilişkisini konu eden bir başka çalışma bulunmamaktadır. Hali hazırdaki vejetasyon kalitesinin değişen iklim koşularının etkisi ile çalışma alanındaki değişiminin modellenmesi ile elde edilecek verilerin, toprak fonksiyonları ve ekosistem servislerinin de tahmin edilmesine katkı verecek olması anlayışı literatüre önemli bir yenilik olacaktır.

Hangi Soruna Nasıl Bir Çözüm Getireceği:

Öncelikle, çalışma alanı toprakları ile ilgili daha önce yapılmış herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma, bölgede yapılacak ilk detaylı toprak etüdü, veri tabanı ve kalite çalışması olacaktır. Bir veri tabanının olmaması sorunların tespitini ve çözüm önerileri üretmeyi zorlaştırmaktadır. Bu sorunun çözümü için öncelikle çalışma alanının seri düzeyinde detaylı toprak etüdü yapılacak, topraklar analiz edilecek ve sonrasında seri ve faz düzeyinde haritalaması yapılacaktır. Bir sonraki aşamada, her bir bireysel toprak kalitesi göstergesi olan özelliğin alansal dağılımının haritalanması için yüzey toprağı etüt haritalamada sınır tespiti aşamasında örneklenecek ve sonrasında analiz edilecektir. Elde edilen haritalar, her bir göstergenin alandaki dağılımını göstereceğinden sorunlu alanların tespiti ve yere özgü çözümlerin getirilmesi kolaylaşacaktır.

Sorunsuz tarımsal üretim yapabilmek için daha önce sulak alan olan arazilerdeki yeraltı suyu seviyesi drenajla toprak yüzeyinin ortalama 120 cm altında tutulur. Bu arazi kullanımının en önemli dezavantajlarından biri, yüzey katmanlarında bulunan organik maddenin hızlı bir şekilde ayrışmasıdır; bu da bir yandan toprağın fonksiyonlarını yerine getirme kabiliyetini azaltırken diğer yandan da önemli miktarda karbondioksit (CO2) emisyonuna ve zemin çökmesine neden olmaktadır (Deru vd., 2018). Tarımsal faaliyetlerin artması ile de daralan/azalan sulak alanlara kapasitelerinin üzerinde kirletilmiş suyun gelmesine ve etkinliklerinin düşmesine yol açmaktadır. Toprak özelliklerine ve bunların etkileşimlerine dayanan ve çoğunlukla kullanım ve amenajmandan etkilenen toprak ekosistem servisleri bu koşullar altında olması gerektiği gibi sağlanamayacaktır. Çalışma alanında, arazi kullanımı nedeni ile meydana gelen küçülme ile birlikte yukarıda bahsedilen sorunların görülme olasılığı yüksektir. Ancak bugüne kadar bu alanda bu sorunların tespitine yönelik herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Proje kapsamında yapılacak detaylı toprak ve vejetasyon etütleri ve su örneklemeleri ile sorunların hassas bir şekilde tanımlanması mümkün olacaktır. Geliştirilecek yeni toprak kalitesi değerlendirmesi yaklaşımı ile ekosistem servislerinin beklentiler dahilinde yerine getirilmesini önleyen toprak fonksiyonları ve dolayısı ile toprak kalitesi göstergelerinin tespiti mümkün olacaktır. Kalite göstergelerinin değişimine neden olan doğal veya insan kaynaklı etmenler tartışılarak olası nedenler ortaya konulacaktır.

İlgili bilime kavramsal, kuramsal ve/veya metodolojik olarak ne gibi özgün katkılarda bulunacağı:

Toprakların oluşumu, dağılımı ve diğer birçok özellikleri hakkında oldukça fazla bilgimiz olmasına karşın toprak fonksiyonları ve toprak ekosistem servisleri konusundaki bilgi birikimimiz yeterli değildir. Tarımsal üretim amaçlı arazi kullanımının her geçen gün artıyor olması, ekosistem servislerinin sürdürülebilir bir şekilde sağlanmasında tarımsal ekosistemlerin etkinliğini arttırmaktadır. Ekosistem servislerinin değerlendirmesi ile ilgili çoğu çalışmada, toprak bileşeni ya dikkate alınmamış ya da zayıf bir şekilde tanımlanmış veya çok genelleştirilmiştir (Adhikari ve Hartemink, 2016). Hewitt vd. (2015), ekosistem servisleri çalışmalarında ve politika düzeyindeki kararlarda bugüne kadar toprağın gözden kaçan önemli bir bileşen olduğunu vurgulamışlardır. Son dönemde ülkemizde tarımsal üretimde yaşanan sıkıntılar, toprakların bir ülkenin ekonomik statüsünün önemli belirleyicilerinden biri olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu nedenle ekosistem servisleri çerçevelerine, politika ve karar alma süreçlerine toprak bileşeninin dahil edilmesi zorunludur. Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi, ekosistem servislerini dört kategoride gruplandırmıştır: (i) tedarik servisleri (insanlar için doğrudan veya dolaylı yiyecek; tatlı su, odun, lif ve yakıt tedariki); (ii) düzenleme ve bakım servisleri (su akışının, suyun arıtılmasının, iklim, sel, erozyon, tozlaşma ve hastalıklar gibi biyolojik işlemlerin düzenlenmesi); (iii) kültürel servisler (estetik, manevi, eğitim ve eğlence); ve (iv) destekleyici servisler (besin döngüsü, üretim, yaşam alanı, biyolojik çeşitlilik) (MEA, 2005). Doğal ve yönetilen ekosistemde yer alan topraklar, toprak fonksiyonları olarak da adlandırılan çok sayıda fonksiyon üreten kritik ve dinamik üç boyutlu bir düzenleyici sistemdir. Bu fonksiyonlar ekosistem servislerinin gerçekleşmesini desteklemektedir. Ekosistem servisleri kavramı son yıllarda artan bir ilgi görüyor olmasına rağmen toprak fonksiyonları ve toprak amenajmanı uygulamaları ile bağlantısı hala yeterince kurulamamıştır. Bu proje kapsamında, bugüne kadar bir iki çalışma (Adhikari ve Hartemink, 2016) haricinde nerede ise hiçbir çalışmanın bulunmadığı toprak özelliklerinin ekosistem servisleri ile olan bağlantıları tanımlanmaya çalışılacaktır. Toprak kalitesi değerlendirmelerine yeni bir bakış açısı getirmesi bakımından da çalışma özgündür.

Toprak, çok işlevli, dinamik ve karmaşık bir ekosistem olarak hizmet veren doğal bir varlıktır. Toprakların ekosistem servislerini gerçekleştirme kapasitesi, büyük ölçüde toprak fonksiyonları tarafından belirlenir. Temel toprak fonksiyonları, genel olarak tedarik etme, düzenleme, destekleme ve kültürel hizmetler olarak sınıflandırılan ekosistem hizmetlerine atfedilebilir. Bu nedenle, toprakların sadece ürünlerin geliştiği bir ortam değil, aynı zamanda su arıtma, karbon tutma, besin döngüsü ve biyolojik çeşitlilik için habitatların sağlanması gibi diğer temel ekosistem hizmetlerini de desteklediklerine dair geniş bir anlayış vardır (Bünemann vd., 2018). Toprak sağlığının değerlendirilmesi için bütünsel bir yaklaşım, dünyadaki gıda üretimini güvence altına almak gibi toprak kaynaklarının fonksiyonlarını sürdürülebilir bir biçimde yerine getirebilmeleri için son derece önemlidir. Toprak kalitesi indeksi, ekosistem hizmetlerini sağlamada toprağın kabiliyetini yansıtmalıdır. Bunu yapabilmek için, seçilecek toprak göstergeleri ile fonksiyonları arasındaki ilişkinin ölçülebilmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışmada toprak kalitesini değerlendirmek için topraklar tarafından sağlanan ekosistem servislerinin izlenmesi yoluyla yeni bir yaklaşımın ortaya konulması toprak ve çevre bilimlerinde metodolojik olarak özgün bir katkı olarak düşünülmektedir. Ekosistem servislerinin düzenlenmesi ve sağlanması, insanları doğrudan etkilerken, destek servisleri ise diğer servisleri sürdürmek için vardır. Her servis belirli ölçümlerle sayısallaştırılabilen farklı toprak fonksiyonlarını yansıtabilir. Bununla birlikte, kültürel servisler kimyasal, fiziksel ve biyolojik toprak özelliklerinden etkilenmediğinden bu ölçümlere dayanarak modellenmeleri mümkün değildir. Bu çalışma ile toprak ekosistem servislerinin ilgi düzeyini ve önemini vurgulayan yeni bir yaklaşım ortaya konulacaktır. Toprak fonksiyonlarının kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve seçilen toprak özelliklerini ekosistem servisleriyle ilişkilendiren modellerin belirlenebilmesi için ekosistem servislerinin sağlanma, düzenlenme ve desteklenmesi ölçülmelidir. Bu, uygulayıcıların ve araştırmacıların en önemli ve evrensel özellikleri tanımlamasını, her bir özelliğin her bir ekosistem servisi ile göreceli katkısını ölçmesini ve daha sonra toprakların genel sağlığını değerlendirmesini mümkün kılacaktır. İnsan kaynaklı çevre sorunlarının temelinde, toplumdaki bilinç eksikliği yatmaktadır. Bu nedenle, çevre sorunlarını ortadan kaldırma ve bu sorunlarla mücadele etmede en etkili ve kalıcı çözüm elbette ki çevre bilincini oluşturmaktır. Farkındalık çalışmaları çoğunlukla sosyal bilimcilerin ilgi alanı imiş gibi algılandığından arazi bozunması, çevrenin korunması, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanması gibi konularda araştırma sonuçlarının yaygınlaştırılması veya tespit edilen sorunlar ile ilgili farkındalık çalışmaları sınırlı kalmaktadır. Teklif edilen proje kapsamında yarı kurak bir bölgede yer alan sulak alan ve çevresindeki alt ekosistemin önemi ve bozulması halinde ortaya çıkacak sorunlar hakkında bir farkındalık oluşturması özgün bir fikirdir. Bu çalışma gerek yerel gerekse de küresel boyutta uygulanabilir bir metodolojinin oluşturulması, karar vericileri ve uygulayıcıları daha bilgili hale getirerek, sürdürülebilir kırsal kalkınmayı ve küresel gıda, enerji ve su güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Projede elde edilen çıktıların paylaşılması ve tartışılması, konunun öneminin daha iyi anlaşılmasına ve yeni fikirlerin ortaya çıkmasına olanak sağlayacaktır. Bu durum, sorunların çözümünde kamuoyunun talebini doğuracağından, karar vericilerin daha dikkatli ve daha doğru karar vermelerini de sağlayacaktır.